28 Aralık 2007 Cuma

Evlat Sevgisi


Evlat sevgisi kelimelerle tarif edilemeyecek kadar özel ve değerli bir sevgidir.. Öyle büyüktür ki nasıl tarif etsem.. "yaşamadan anlatılamayacak bir duygu" cümlesiyle başlar tanımı.. Hayatınızın anlam kazandığını ve gerçekten yaşadığınızı hissettiğiniz andır onun doğumu.. Hatta "ondan öncesinde ben bir hiçmişim" dedirtecek kadar anlam yükler hayatınıza.. Bir iki gün önce hayatınıza giren o küçük insan sanki canınıza yapışık doğar.. Yeri önceden hazırlanmış prens yada prenses edasıyla kurulur tahtına ve bu süre ancak ölüm sizi bulunca son bulur..
Yakamoz

6 Aralık 2007 Perşembe

Kızıma yüreğimden dökülenler..


Garip bir suçlulukla doluyum her sabah.. Seni yataktan istemeye istemeye uyandırışım vicdanımı rahatsız ediyor.. Hele "annecim geç kalıyoruz hadi uyan" sözüme karşılık.. "yaaa biraz daha anne uykum var benim".. deyişin akşama kadar kulaklarımda yankılanıp yüreğime anlamsız bir sızı veriyo.. 5. ayından beri seni her sabah o sıcacık yatağından uyandırıp annaneme taşıyorum.. Önceleri seni her bırakışımda ağlardım.. "Sana bu kadar sıkıntı çektirmeye ne hakkım var" diye düşünür kendimi yer bitirirdim.. Seninde her annesiyle birlikte evde olan çocuk gibi , istediğin saatte kalkma özgürlüğünü 3 senedir elinden alıyorum.. Ama bunun suçlusu ben değilim inan.. Bu kötü duruma hayat şartları diyelim.. Seni daha iyi yetiştirebilmek yada sana daha iyi imkanlar sağlayabilmek için bu maraton.. İleride bana teşekkür mü edersin yoksa ben büyürken yanımda niye yoktun anne !! diye hesapmı sorarsın işte burası soru işareti yüreğimde..

Her sabah bir parçamı sende bırakıp gidiyorum işe.. arabadan her inişimde "gitme anne" diye ağlayışın işe gidene kadar ağlamama sebep ama bunu sen bilmiyorsun.. Gün içinde yaşadığım stresi , masamda duran çerçeveli fotoğrafın hafif bir gülümsemeye dönüştürüyor.. Resmine her bakışımda içimi ısıtıyorsun.. Yüreğimde ne kadar büyük bir alana sahip olduğunu tahmin bile edemezsin.. Hani evladın tırnağına çöp batsa annenin yüreği kanar.. derler ya bu sözün ne kadar doğru olduğunu her geçen gün seninle daha iyi anlıyorum.. Ağlamana dayanamıyorum hatta bunu bazen bana silah olarak kullandığını bilmeme rağmen.. senin o küçük oyununa geliyorum herzaman.. Ama bundanda şikayetçi değilim.. gözündeki o mutluluk pırıltısı herşeye değer.. Yada böyle yaparak sana veremediğim zamanımın vicdan muhasebesini yapıyorum kendimce.. Benimle birlikte cuma gününe kaç gün kaldığını sayıyorsun o minicik parmaklarınla.. her cuma sabahı "bak bugün son annecim cumarteside pazarda beraberizzzzz" cümlesinin sonu pazarteside gitmiyceksin dimi anneyle bitiyo.. "Ama haftasonu evdeyim ya bitanem" deyişim seni teselli etmiyo.. Olması gereken gibi her anında yanında olmamı istiyorsun.. (her çocuk gibi) Hatta bazen ne yaparsam yapayım zaten gidecek annem düşüncesiyle olanı kabullenip , olgun bir minik kız olup bana hayırlı işler annecim diyorsun..

Bazen sana kızdığımda.. genetik olarak benden sana fazlasıyla geçmiş olan duygusallığın ön plana çıkıyo ve sen suçunu itiraf eden bir suçlu gibi "sen artık beni sevmiyorsun" diyorsun.. aslında "bu ilgini kendime çekmek istiyorum anne" demek.. bunu sende biliyorsun.. Ama bu cümlenin yüreğimde nasıl bir yara açtığını henüz farkında olamayacak kadar çok küçüksün.. Belkide sevgimi sana hissettiremediğim için gerçek suçlu benim.. Senin benden beklediğin kıyafet yada oyuncak değil farkındayım.. Bazen yaşadığım suçlulukla seni mutlu edebilmek için nasıl çabaladığımı anlıyor gibi davranıyosun.. Ama bende o kadar kötü bir anne sayılmam dimi.. Sırf senle daha fazla vakit geçirebilmek için, küçücük dudaklarını büzüp , en masum tavrını takınarak.. "ama anne sen benimle oynamıyosun hiç" dediğinde elimdeki bir yığın işi bırakıp seninle oyun oynuyorum.. Oyun hamurlarınla oynarken benimle birlikte vakit geçirmekten aldığın hazzı hissedebiliyorum.. İçimi ısıtan bir gülümsemeyle bakıyorsun yüzüme.. Söylediğim en küçük bir laf kahkaha atmana sebep oluyor.. bazen komik bişey söylememe rağmen, sen güldüğünde nasıl huzur dolduğumu bildiğin için , sana ayırdığım vakte karşılık bir teşekkür ederim der gibi gülüyorsun..

27 Kasım 2007 Salı

KARINCA YUMURTASI YAĞI İLE TÜYLERE KESİN ÇÖZÜM


Karınca yumurtası yağı internette bir süredir özellikle kadınların pek rağbet gösterdiği bir yağ.. bir çoğu ; tamamen bitirmese bile baya azalttığını söylemiş.. deneyip görücez bakalım.. merak edip alanlar için nasıl kullanıldığı ve uygulandığını aşağıda belirttim.. ;) Bu ürün bir çok aktarda satılıyo.. orjinal olan yağın markası "TALA" İranda üretiliyomuş..


KULLANIMI:


Kıllar tercih edilen bir yöntemle (ağda, cımbız, makine vs.) alınır. Bölge temizlenir. Karınca yumurtası yağı bölgeye sürülür.
genelde tüyler alındıktan sonra 3 veya 4 gün tüylerin alındığı bölgeye yağı sürmek yeterli olmaktadır(yatmadan önce)....

Tüylerde ilk ayda belirgin bir azalma görülür. Daha sonraki aylarda tüyler tamamen yok olur.

Ürünü satandan aldığım bilgi : [ Yağın hiçbir yanetkisi yok tamamen dogal ve orjinal bir ürün, yag tüyler kökünden alındıktan sonra masaj yaparak sürülüyor ve bu işlemi etkili olması için tüyler yeniden cıkana kadar tekrarlanıyor, etkisini 1 ile 2 ay içerisinde gösteriyor, sonraki aylarda tamamen yok oluyor ]


etkisi söylendiği gibiyse kadınları büyük bir eziyetten kurtaracak bir yağ deneyip görücez bakalım..

18 Mayıs 2007 Cuma

Bahar..


Bu sabah mutluluğa aç pencereni
Bir güzel arın dünkü kederinden
Bahar geldi bahar geldi güneşin doğduğu yerden
Çocuğum uzat ellerini

Şu güzelim bulut gözlü buzağıyı
Duy böyle koşturan sevinci
Dinle nasıl telaş telaş çarpıyor
Toprak ananın kalbi

Şöyle yanıbaşıma çimenlere uzan
Kulak ver gümbürtüsüne dünyanın
Baharın gençliğin ve aşkın
Türküsünü söyliyelim bir ağızdan




Ataol Berhamoğlu

3 Nisan 2007 Salı

..:: SUYUN RENGİ ::..



SU GİBİ
Şimdi sen su olduğunu düşün. Su kadar özel, su kadar faydalı ve su kadar çok... Tükenmez...
İnanıyorum ki, gerçekten de öylesin. Ama ister çesmelerden dökül,ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak, dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın.

Yani; seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın... Unutma! Daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin...Gürültünün parçası olursun sadece.

Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü; su nasılsa burada,lüzum yok ki suyu kana kana içmeye diye düsünürler... Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi!

Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerindensu içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep sabahın en sakin anını bekledi suyun durgun yerlerini bulabilmek için,gittiler ve sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler. Onlar içinen uygun olan ve kendi istedikleri zamanda...

Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel,su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez... Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibiyaşatıcı ol, su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!.. Sen bir su ol... Ama rahmet ol, afet değil! Su isen tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma,ocaklarını söndürme, sana felaket denmesin!

Su isen bir bardağa sığabil ki; damarlara giresin!.. Su yüce Allahın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri...Suya benzediğini unutma! Su gibi özel, su gibi güzel,su gibi faydalı, su gibi lüzumlu ve su gibi bitmez,tükenmez olduğunu da unutma. Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de kiyametler koparıcı olabileceğini unutma...

Unutma; senin işin rahmet olmak, afet değil ! Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendinive bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene. Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe... Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan vekaçılan olursun; seller, afetler gibi...

Tercih elindeydi hep ve hep de senin ellerinde olacak... Ya tutmayı öğreneceksin dilini veya hiç durmadan konuştuğun için, sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartanbirisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara! Ama yapman gereken şu, değil mi?Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini.Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini... Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarınınne kadarı olduğunu düşüneceksin... Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en azama en uygun kelimeleri seçmeye çalışacaksın...

Ahmak olmayan yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerindeolduğu halde, saatlerini kontrol ederek, vakit yaklaştığında,vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen defikrini bildireceğin kişinin kıyıya yanaşmasını bekleyeceksin!..

Demeyeceksinki, ben canım isteyince giderim iskeleye,vapur da o saniyede gelmek zorunda!.. Demeyeceksin ki, aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim. Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek,anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda!.. Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın,ama maalesef değil... Ağzını açıp şelaleden dökülen suyu içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç ?.. Veya önüne çıikan ağaçları dahi sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü ? Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler,beyni olan her yaratık gibi!

Hadi... Sen şimdi su olduğunu düşün, ve kendini su gibi hisset... Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı... Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez, tükenmez olduğunu hatırla... Ama yine su gibi bir küçük bardağın içine sığdır ki kendini; girebilmeyi öğren insanların damarlarına. Hayat ver...Vazgeçilmez ol !!..


Muammer ERKUL

23 Mart 2007 Cuma

Açılsam Rüzgara..




Ne hoş, ey güzel Tanrım, ne hoş

Mavilerde sefer etmek!

Bir sahilden çözülüp gitmek

Düşünceler gibi başıboş.

Açsam rüzgara yelkenimi;

Dolaşsam ben de deniz deniz

Ve bir sabah vakti,

kimsesiz Bir limanda bulsam kendimi.

Bir limanda,

büyük ve beyaz...

Mercan adalarda bir liman..

Beyaz bulutların ardından

Gelse altın ışıklı bir yaz.

Doldursa içimi orada

Baygın kokusu iğdelerin.

Bilmese tadını kederin

Bu her alemden uzak ada.

Konsa rüya dolu köşkümün

Çiçekli dalına serçeler.

Renklerle çözülse geceler,

Nar bahçelerinde geçse gün.

Her gün aheste mavnaların

Görsem açıktan geçişini

Ve her akşam dizilişini

Ufukta mermer adaların.

Ne hoş. ey Tanrım, ne hoş,

İller, göller, kıtalar aşmak.

Ne hoş deniz deniz dolaşmak

Düşünceler gibi başıboş.

Versem kendimi bütün bütün

Bir yelkenli olup engine;

Kansam bir an güzelliğine

Kuşlar gibi serseri ömrün.


Orhan Veli Kanık

26 Şubat 2007 Pazartesi

Dinle...


Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın... "Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;"Gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı...Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.


Kucaklamalı seni güvenli kolları,...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz...Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli. Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin. Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi...Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş... Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş...


Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış, cesaretle ihanet arasında gidip gelen bir salıncağın sınavında birbiriyle kaynaşmış iki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri..."Parkurun bütün zorluğuna rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmayız" diyebilmeli...Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa, ama ümitvar bir yazıyı, yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:"Bunu da aşacağız!


İmza: Bir dost!.."

20 Şubat 2007 Salı

Her gününüz bayram olsun!




Zamanla anlıyor insan: 3-4 güne sıkışmış bir tatilden öte bir şey bayram...Hayata rasgele serpiştirilmiş ilahi ikramlar, kıymet bilen kullara her daim bayram yaşatır.

* * *
Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan... Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.


* * *
Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek de öyle...Vuslat da bayramdır öte yandan...Endişe içinde beklediğinden mektup almak, telefonda ansızın sesini duymak, deli gibi burnunda tütenin boynuna sarılmak bayramdır.En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır."Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır.Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...


* * *
Yeni bir sözcük öğrenmek, bir tünelin sonuna gelmek, müzmin bir işin kapısını çarpıp uzun bir yola çıkıvermek bayramdır.Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır.Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır. Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne bayram...Güne gülümseyerek başlamak bayramdır. "İyi ki yanımdasın" bayram, "Her şeyi sana borçluyum" bayram, "Hiç pişman değilim" bayram...


* * *
Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır.Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır. Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...


* * *
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler. Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır. Her gününüz bayram olsun!



kim yazabilir böyle güzel yazıyı tabiy ki "Can Dündar"